19 Ekim 2016 Çarşamba

Rein 1

Çevirmen: Rising Gambler
Düzenleyici: ZCB


1.Bölüm:  Başlangıca Geri Dönüş

Tanrı can sıkıntısını giderebilmek için yeni bir dünya yarattı.  Yeni dünya da kanlı savaşları izleyerek 

eğlenebiliyordu.

Savaş ve öldür. Karşılığında da ödülünü al.

Eğer tembelsen, ölürsün.

Tanrı bu dünyanın adını Abyss koydu ve yavaş yavaş yeni yaşam formları oluşmaya başladı…

Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx




‘’ Yani, sadece tek bir kişi geçmişe geri dönebiliyor. Ee, aramızda seçim mi yapacağız? ‘’

Bu fikri atan Keldian, kristalin önünde oturan 4 insandan biriydi.

-Erkanian’ın Zaman Kapsül Kristali-

İçindeki mistik kristal güç sayesinde bir kişiyi geçmişe gönderebilen güçlü bir item ve insanların 

soyu 50 yıl önce yok olduğundan beri bu 4 kişinin son umudu.

Ağır kılıçlı iri adam sessizliği bozdu;

‘’ Ben gidiyorum. Aramızdaki en güçlü insan gitmeli. ‘’

Keldian bu kelimelere gülerek geçi;

‘’ Kangtae,  sen sadece biraz şanslıydın ve güç veren rün ve itemleri toplayabildin. Benim 

gitmem daha iyi olur. ‘’

‘’ Keldian, zekanı kabul ediyorum ama kibrin yüzünden çok fazla olumlu sonuçlanacak 

anlaşmaları geri çevirdin. Bence benim gitmem daha iyi olur. ‘’

Keldian  Eres’e sert baktıktan sonra bakışlarını değiştirdi ve güldü;

‘’ Eres, sen fazla safsın. Bize soktuğun o belaları düşündükçe, nasıl ölmeden  buraya 

gelebildiğimize şaşırıyorum. ‘’

Devasa ejderhanın inanılmaz bir hızla gökyüzünde ilerlemesini görmeleriyle üçlü tartışmayı kesip 

uzaklara doğru bakmaya başladılar.


Kristali bulan Eres, güzel gözlerini kısarak, tatlı yüzünü buruşturdu.

‘’ Sanırım tartışmak için yeterli  zamana sahip değiliz. ‘’


Bu sırada ejderha hızla onlara doğru ilerlerken, Etkileyici aurası ile şimdiden onlara baskı 

uygulamaya başlamıştı bile.

Abyss’te Altın Ejderha en yüksek sınıfı oluşturuyordu. En düşük sınıf olan insanların onunla rakip 

olamayacağını  birinin sesli söylemesine bile gerek yoktu.


Eres iç çekerek üzücü bir yüzle köşede oturan siyah saçlı gence baktı;

‘’ Bunun biraz adil olmadığını düşünsem de başka bir yol yok. Hansoo, sen gidiyorsun. Herkes 

kabul ediyor mu? ‘’

Bu cümleden sonra Kangtae ve Keldian isteksiz bir yüzle kabul ettiler.

‘’ Ben gitsem olmaz mı? Başaracağıma dair oldukça güven sahibiyim. ‘’

‘’…’’

‘’ Karar verilmiştir. Bana böyle bakmayı bırak, Kangtae. ‘’

Kangtae’nin yüzü aşırı acınası bir hal almıştı.

Daha sonra Hansoo yorgun bir sesle konuştu;

‘’ Ben gitmesem olmaz mı?‘’

Hansoo kafasına aldığı darbeyle bayılmıştı.



50 yıl önce büyük savaş başladığında  Abyss’in her bir ırkı savaşa sürüklenmişti.

Bu hayatta kalma savaşında her gün 50 yılmış gibi geçiyordu.

‘’ Çok uzun zaman savaştım. Ah, yorgunum. ‘’

Hansoo bu sefer aldığı kafa darbesiyle konuşmayı bıraktı.

Eres Hansoo’ya doğru döndü;

‘’ Senin gitmen gerek. ‘’

Bu dört insan diğer 7 milyon insanı aşarak son dört kişi olmayı başaracak kadar güçlüydü ama üçü 

de 
içinden biliyordu ki gitmesi gereken kişi oydu.

Abyss’te sınıflar arası fark çok yüksekti. Eğer geri dönseler bile kazanma olasılıkları oldukça düşük 

olduğunun farkındaydılar ama nasılsa, Hansoo onlardan 20 yıl sonra başlamasına rağmen, onlara 

yetişip omuz omuza mücaele edebilmişti. Eğer bir beş yıl önce başlamış olsaydı üçüde ona rakip 

olamayacağının farkındaydı.

Hansoo üçlüye baktı ve kararlı bir sesle konuştu;

‘’ Bir şeyler söyleyin. Arkadaşlarımın gitmeden önce son kelimelerini duymak istiyorum. ‘’
Hansoo, onların gülümseyen yüzlerine bakarken ilk Kangtae konuştu;

‘’ Sen. Eğer benim item ve rünlerimi ele geçirme şansı bulursan, hiç düşünmeden hepsini al ve kullan. ‘’

‘’ Ne? Yani geçmişteki Kangtae’ye vermeyim mi?

Şaşırmış bir yüzle bunu sordu.

Kangtae’nin rünleri ve itemleri onun takma adına tam olarak uyuyordu. ‘’ Kaderin Yaratıcısı. ‘’

‘’Evet. Sen kullanırsan daha etkili olur. ‘’

‘’ Eres, peki ya sen? ‘’

‘’ İnsanlara olan kapalı yaklaşımından kurtul. Onları da yanına alıp koruyup kolla. ‘’

‘’ Denerim. ‘’

‘’ Hadi ama bunun ne kadar havalı olduğunu düşün. Güzel kızların seni ‘’Lider!’’ diye çağırışını hayal et. ‘’

‘’İyi, eğer öyle bir konum oluşursa biraz uğraşırım. ‘’

‘’ Sigh…(İç çekme)’’

Hansoo Eres’e arkasına döndü ve son olarak Keldian’a sordu.

‘’ Keldian, peki ya sen? Ben senin gibi bir zekaya sahip değilim. Hatta senin gibi bütün yetenekleri kullanabileceğime dair güvenim de yok. ‘’

Keldian soğuk bir şekilde cevapladı;

‘’ Benim söyleyecek pek bir şeyim yok. Eğer geçmişte Monarch ile karşılaşırsan o horoz kafalının öldüğünden iki kez emin ol. İste bu da benim isteğim. ‘’

Hansoo tepkisiz kalırken, Keldian pis bir sırıtış yaptı. Daha sonra Altın kitabı havaya kaldırdı ve ışığa dönüşüp yok oldu.

‘’ Sanırım artık dinlenebiliriz… ‘’

Hepsi bunun son şansları olduğunu biliyordu. Hansoo için  biraz üzgün hissetseler de yapacakları bir şey yoktu. Artık her şey ona bağlıydı.
Aynı anda ışık yok olurken;

‘’ Kendine iyi bak dostum. Her zaman seni izliyor olacağız… ‘’

Işık yok olduğunda üçü de ölümle yüz yüze gelip altın ejderhanın fırtınasın da bedenleri kaybolurken yüzlerinde bir gülümsemeyle  yok oldular…

5 yorum:

  1. bir ara bu seri epik novelde sekiz on bölüm çıkmıştı sonra eğer bulabiliyorsanız sorun bir daha çevirmekle uğraşmazsınız kolay gelsin

    YanıtlaSil
  2. Evet ama yedeği yokmuş. Hızlı bir şekilde çevrildiğinden hızlıca geçeriz. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  3. güzel bi seriye benziyor bu ara okuyacak bişey bulamıyordum ellerinize sağlı :D

    YanıtlaSil
  4. Çeviri için teşekkürler ve bol şans

    YanıtlaSil
  5. Çeviri için teşekkürler ve bol şans

    YanıtlaSil